LOZAN KONFERANSI
![Picture](/uploads/2/5/5/2/25527736/876034124.jpg?321)
Kurtuluş Savaşından zaferle ayrıldıktan ve kaybettiğimiz toprakların çoğunu tekrar kazandıktan sonra, Sevr antlaşmasının yerine geçecek bir antlaşma arayışı doğdu. Bunun için 1922 yılında İsviçre'nin Lozan kentinde bir barış konferansı düzenlendi. Bu sefer Türk delegasyonu İsmet İnönü başkanlığındaydı ve üç noktada kesinlikle taviz vermemeleri emredilmişti:
- Misak-ı Milli'nin sağlanması
- Boğazların kontrolü
- Kapitülasyonların kaldırılması
![Picture](/uploads/2/5/5/2/25527736/223878850.jpg?407)
Lozan konferansı çok çetin geçti. 8 ay süren konferans, İsmet İnönü'nün katı müzakere tekniği ve taviz vermemesi nedeniyle bir çok kere kesildi. Şubat ayında müzakereler tamamen kesilince TBMM ordulara "savaşa hazır olun" çağrısını yaptı. Sovyetler Birliği olası bir savaşta Türk tarafını tutacağını açıklayınca İngiltere heyeti bir kez daha müzakere masasına davet etti. En sonunda 24 Temmuz 1923'te antlaşma imzalanmıştır. Lozan antlaşması Türkiye'nin bağımsızlığını ilan etmiş, İtilaf devletleriyle bir hesaplaşma niteliğinde olmuştur. Maalesef yukarıda belirtilen ilk iki maddeden biraz taviz verilmiş, ancak son madde olan kapitülasyonlar tamamiyle kaldırılmıştır. Musul ve Hatay sorunları sonraya bırakılmış, Boğazlar ise başkanlığını bir Türk'ün yaptığı bir Boğazlar komisyonu tarafından yönetilecekti. Boğazların her iki tarafında da 20 kilometrelik alan da silahsızlandırılacaktır.
Bu madde her ne kadar bağımsızlığı zedelemiş gibi görülse de, o dönemde çok da mantıksız değildir. Bir yandan adeta sakız gibi uzayan ve bitmek bilmeyen barış müzakereleri varken, Avrupa da bir silahsızlandırılma evresindeydi. Sovyetler birliği 10 yıla yakın süredir önce Birinci Dünya Savaşı, ardından da iç savaşla harap olmuş durumdaydı. İngiltere ve Fransa savaşlardan bıkmış, verilen büyük zaiyatları sorguluyorlardı. Almanyanın eli ve kolu imzalanan Versay antlaşması ile bağlanmıştı. İtalya ise kendi iç karışıklarıyla boğuşuyor, yeni bir arayış içindeydi. Böyle bir durumda booğazlar konsunda vahim bir tehlike görmeyen Türk delegasyonu, en sonunda "evet" demiştir.
Bu madde her ne kadar bağımsızlığı zedelemiş gibi görülse de, o dönemde çok da mantıksız değildir. Bir yandan adeta sakız gibi uzayan ve bitmek bilmeyen barış müzakereleri varken, Avrupa da bir silahsızlandırılma evresindeydi. Sovyetler birliği 10 yıla yakın süredir önce Birinci Dünya Savaşı, ardından da iç savaşla harap olmuş durumdaydı. İngiltere ve Fransa savaşlardan bıkmış, verilen büyük zaiyatları sorguluyorlardı. Almanyanın eli ve kolu imzalanan Versay antlaşması ile bağlanmıştı. İtalya ise kendi iç karışıklarıyla boğuşuyor, yeni bir arayış içindeydi. Böyle bir durumda booğazlar konsunda vahim bir tehlike görmeyen Türk delegasyonu, en sonunda "evet" demiştir.